09 Mayıs 2024

Taslak bir varmış, bir yokmuş!

Kamuoyunu aylarca meşgul eden partilerden hiçbiri, hazır Numan Bey oraya kadar gelmişken “Buyurun biz özgürlükçü bir Anayasa taslağını zaten hazırlamıştık” demiyor. Üstelik şu anda TBMM’de bulunan altı partinin üzerinde fikir birliği ettiği, uzlaştığı bir metin bu. Altılı Masa'yı oluşturan bu partiler, seçimi kazanamayınca zor zahmet hazırladıkları taslaktan vaz mı geçtiler?

Hatırlarsınız geçen seçimden önce adına “Altılı Masa” da denilen bir seçim ittifakı vardı.

CHP, İYİP, DEVA, GP, DP ve SP liderlerinin yuvarlak bir masanın etrafına dizildikleri fotoğraf da hatırlarınızdadır.

Bu masanın etrafında genel başkanları tarafından temsil edilen partiler, bir Anayasa değişikliği taslağı da hazırlamışlardı.

Ankara’da bunun için bir tören düzenlenmiş, genel başkanların katıldığı bu törende “Şimdi Demokrasi Zamanı” sloganıyla bu taslak kamuoyuna açıklanmıştı.

Buna göre Anayasa özgürlükçü bir anlayış kazanacaktı.

Meclis güçlü, yargı bağımsız, yürütme istikrarlı olacak, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” adı verilen bir sisteme geçilecekti.

Parti kapatmanın zorlaştırılması, Anayasa’ya hayvan haklarının da girmesi, kadına şiddetten suçlu bulunanların milletvekili olamayacakları gibi ayrıntılar da aklımda kalmış.

Toplam 9 başlık altında 84 maddede değişiklik içeren bir taslaktı bu.

Altılı Masa'nın Kasım 2022 yılında tanıttığı "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem" anayasa taslağı

Bu taslak için partilerin yetkili uzmanları uzun süre çalışmış, taslak bir günde ortaya çıkmamıştı, bunu da hatırlıyorum.

Ancak öyle görünüyor ki bunu hatırlayan galiba bir tek ben kalmışım, taslağın altında imzası olan partiler bile unutmuş gibiler.

Bir süredir TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş “özgürlükçü ve sivil bir Anayasa” için partiler arasında gezinip, zemin yokluyor.

Partilerin genel başkanları ile gazetecilere poz verip, “olumlu izlenimlerle” birbirlerine veda ediyorlar.

Bakıyorum, bu uzun taslağı hazırlayan, bununla kamuoyunu aylarca meşgul eden partilerden hiçbiri, hazır Numan Bey oraya kadar gelmişken “Buyurun biz özgürlükçü bir Anayasa taslağını zaten hazırlamıştık” da demiyor.

Üstelik şu anda TBMM’de bulunan altı partinin üzerinde fikir birliği ettiği, uzlaştığı bir metin bu.

Eksiği var fazlası var, bu şu an için ayrı bir mesele.

Zaten bir komisyon kurulup, maddeler tartışılacak, üzerinden geçilecek.

Ama böyle bir metin ortada yokmuş gibi davranabiliyor olmaları da doğrusu isterseniz garibime gidiyor.

Bu arkadaşlar seçimi kazanmış olsalardı, bugün ilk iş bu metni TBMM’den geçirmeye çalışmak olacaktı.

Bakıyorum kimse o havalarda değil.

Altılı Masa'yı oluşturan bu partiler, seçimi kazanamayınca zor zahmet hazırladıkları taslaktan vaz mı geçtiler?

* * *

Bahçeli neden çekiniyor?

Savcı istiyor ki bu cinayet, iddianamede suçlanan kişilerin işi olarak kalsın, bunların arkasında kim var sorusu sorulmasın. Savcının istediği ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin isteğinin aynı olması da dikkat çekici
Öldürülen eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli

Sinan Ateş cinayetiyle ilgili olarak hazırlanan iddianame, gönderildiği mahkeme tarafından kabul edildi.

Bir grup insanın, tesadüfen bir araya gelerek bir vatandaşı öldürmeyi tasarladıklarını anlatan bu garip iddianamenin mahkeme tarafından iadesini beklerdim aslında.

Ancak belli ki savcının işine karışan “iyi saatte olsunlar”, mahkemenin de işine karışmış.

Bunu yazdım diye kızacaklardır muhtemelen ama kusura bakmasınlar, bu ülkede “yargı bağımsızdır” palavrasını yiyen de artık kalmamış olmalı.

Özellikle de bu dava özelinde bu iş böyle.

Savcı istiyor ki bu cinayet, iddianamede suçlanan kişilerin işi olarak kalsın, bunların arkasında kim var sorusu sorulmasın.

Savcının istediği ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin isteğinin aynı olması da dikkat çekici.

Bahçeli, dava bir an önce başlasın, sanıklar beraat etsin ya da mahkûm olsun, bu iş burada kapansın isteyenlerin başında geliyor.

Bir yandan da tehdit ediyor: “Bakalım hukuki süreç Ankara’da mı bitecek yoksa Pensilvanya’ya mı dayanacak?”

“Bu işi kurcalamayın, kurcalarsanız sizi Fetullahçı ilan ederim” gibisinden bir tehdit bu.

Bahçeli, bu cinayetin arkasının önünün iyice soruşturulmasından niye rahatsız oluyor?

Bir zamanlar “dava arkadaşlığı” yaptığı bir kişinin cinayetinin aydınlatılmasından neden çekiniyor?

Bir alakaları yoksa endişelenmeleri de yersiz aslında.

Olay derinlemesine soruşturulur, gerçek ortaya çıkar, kendisi de rahat eder, adalet de yerini bulmuş olur. Çekindiği nedir?

Kim bilir, belki de başka gizli güçler bu cinayeti işletti ve suçu MHP’ye yıkmak için belirgin izler bıraktı. Bunun ortaya çıkmasını istemez mi?

Belli ki istemiyor. Bir an önce de karar verilip, olayın kapatılmasından yana.

Böyle yaptığı için de kuşkuların MHP ve çevresine yoğunlaşması normal, kimseyi suçlamamalı.

Cumhurbaşkanı ise belli ki bu konuda yattığı siperden çıkmaya hiç istekli değil.

Onun gibi bir karakterin, böyle bir olay karşısında sus pus olması çok ilginç.

Bu cinayet bugün değilse bile gelecekte nasıl olsa aydınlatılır.

Umarım o vakit insan içine çıkacak yüzleri olur; bir siyasi cinayeti, siyaset gereği örtbas etmek suç ortağı olmanın yanısıra bir politikacı için gerçekten utanç duyulacak bir şey.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Asgari ücreti unutun, Kudüs’ün fethi yakın!

Önümüzdeki aylar boyunca Esad’ın devrilmesinden siyasi kazanımlar elde edebileceği ile ilgili hamasete gaz verilecek, dini ve milli duygular köpürtülecek. Bu politika, Erdoğan yönetimine, ekonomideki beceriksizliklerini örtmek için ihtiyaç duyduğu illüzyonu sağlayabilir mi?

Yolsuzluk ekonomisinin bedelini ücretli öder

Asgari ücretin daha yüksek belirlenmesinin, enflasyonla mücadeleye zarar vereceğini savunanlar var. Eğer Türkiye’deki enflasyonun işçi ücretlerinden kaynaklandığına inanacak olursanız bu görüşlere hak verebilirsiniz. Oysa ekonomide kötü giden her şeyin bir tek sorumlusu var: Recep Tayyip Erdoğan

Erdoğan muradına erecek gibi

Suriye’deki gelişmelerin ardından AKP il kongrelerinin öne alınması da hesaba katılırsa ekonomide düzelme sinyalleri gelmeye başladığı anda öne alınmış bir seçim için konuşmaya başlayacağız gibi görünüyor

"
"